Fizik ile Fizik Ötesi Alemleri’ni görünmeyen iplerle birbirine bağlayan rüyalarda nasıl oluyor da; gözsüz görüyor, ağzı mızı açmadan konuşuyor, ayaklarımızı kımıldatmadan yürüyor ve zaman içinde bir başka zamanda yaşayıp tekrar dünyaya dönebiliyoruz?…
Metafizik hadiselerden olan haberci rüyalar, bilinç altımızda değil de, ruhsal dünyamızdan mı kaynaklanıyor? Günümüz dünyasında çok büyük değişiklikler ve ilerlemeler oldu ama insanoğlu gördüğü ve birebir çıkan rüyalarının nasıl olabileceğinin cevabını bulamadı. Özellikle haberci rüyaların ortaya çıkış mekanizması Klasik Psikoloji için günümüzde hâlâ çözülememiş bir muamma olarak durmaktadır.
Batılı kaynaklan araştırdığımızda, rüyaların çok büyük bir ciddiyetle ele alındığını görüyoruz… Biyolojik incelemeler, laboratuar çalışmaları yapılıyor ve bu konuda elde edilen bulgular düzenlenen konferans ve seminerlerle kamuoyuyla paylaşılıyor. Yurdumuzda bu konuda da büyük bir eksikliğin olduğunu söylemek zorundayız. Özellikle bilimsel çevrelerin rüyalara verdiği önem neredeyse hiç denecek kadar az. Oysa ki, hemen her gece milyonlarca kişi rüya görüyor… Ve ne yazık ki, her gece milyonlarca mektup çöpe atılıyor… Çünkü yeteri kadar bu rüyaların değerlendirilmesi yapılamıyor… “Rüyadır işte” denip geçiliyor. Peki ama bu mektuplar nereden geliyor?… Bunun üzerinde çok fazla durulmuyor… Ya da durulmak istenmiyor.
Bütün rüyalar için söylenmesi kuşkusuz ki imkansız ama bazı öyle rüyalarla karşılaşılıyor ki, bunların gerçekten de bir yerlerden sanki yollandığı çok açık olarak anlaşılabiliyor… Bunlar kehanet niteliği taşıyan “Haberci Rüya” olarak sınıflandırdığımız türden rüyalar ki, bu kitabımızda bu tür rüyalar üzerinde daha fazla durmaya çalışacağız. Ben bu tür rüyalara manevi telefonumuz ismini taktım.
Rüyalarımızın sembolik dili ve haberci rüyalarla ilgili örneklerimize geçmeden önce literatüre geçen bazı rüyalara göz atalım.
Rüya ile gelen buluşlar :
Günümüzde geçerliliği devam eden bilimsel buluşların ve bazı sanat yapıtlarının bazıları rüyalar kanalıyla gerçekleşmiştir. İşte birkaç örnek…
Kimya’nın “Halka Bileşenleri Alman bilim adamı Agust KEKULE bir gece rüyasında bir yılan gördü. “Yılan aniden halka olup kuyruğunu yuttu.” Uyanan Kekule yıllardır üzerinde çalışıp bir neticeye ulaşamadığı sorunu çözdüğünü anladı. Eğer karbon atomları ortak bir daire oluşturup, hidrojen atomları da bunları dışardan kuşatırsa değerlilik bağları en uygun şekilde birbirine bağlanacaktı. Kimyanın en önemli alanlarından olan Halka bileşenler böylece bulunmuş oldu.
Biyoloji’deki Haberci Rüya Dr. Otto LOEWÌ, uzun yıllar hayvanların sinir sistemlerin den yayılan sinyallerin, bazı kimyasal süreçler arasında yakın bir ilişki olduğunu düşünüyor ama bir türlü bunu teorik hale getiremiyordu. Bir gece rüyasında bir çizim gördü. Çizimde kimyasal süreçler teorisine ilişkin bir bilgi vardı.
Uyanan Loewi laboratuarına giderek rüyadaki çizime uygun kurbağanın kalbi üzerinde bir deney yapar ve yıllardır üzerinde çalıştığı teorisini kanıtlama şansına sahip olur.
İlk Atom Teorisi 19. Yüzyıl’ın başlarında Nucleus BOHR, bir gece rüyasında kendini Güneş’in kızgın gazlarıyla dolu merkezinde durduğunu görmüştü. Gezegenler ise ince iplerle bağlı oldukları Güneş’in etrafında dönüyorlardı. Her gezegen BOHR’un yanından geçerken düdük çalıyordu. Sonra gazların soğuyup katılaş-masıyla beraber güneş ve gezegenler uzaklaşıp gidiyordu.
Uyanan BOHR bu rüyanın etkisiyle, Güneş Sistemi’yle atomun yapısı arasında bir benzerlik olabileceğini düşünür. Ortada bir çekirdek ile bunun etrafında dönen elektronlar. İşte ilk Atom Teorisi’nin ortaya atılışı bu sayede gerçekleşmiştir.
Uçağın Planı Rüyayla Geldi John William DUNNE, İngiltere’nin ilk askeri uçağını çizen dünyaca tanınmış bir mühendistir. DUNNE aylardır rüyasında birtakım çizimlerle uğraştığını görüyordu. Önceleri anlam veremediği bu rüyalarını uyandıktan sonra bir kağıt üzerine çizmeye başladı. Kısa bir süre sonra yıllardır üzerinde çalış tığı askeri uçak planının detaylı bir modelinin uyandıktan sonra aklında kalan karalamaların içinde olduğunu fark edip, İngiltere’nin ilk askeri uçağını yapmış oldu. DUNNE’un kendi rüyalarıyla ilgili yaptığı açıklama da son derece ilginçtir: “Rüyaların insanın yolunu projektör gibi aydınlattığını artık kesin olarak biliyorum.”
Şeytan Sonatı Modern keman yayının mucidi G. TARTİNİ, “Şeytan So nah” isimli eserinin dinleyenlerce olağanüstü bulunması karşı sında şu açıklamayı yapmıştı: “Beğendiğiniz bu müzik rüyaları mın sesidir… Benim kabiliyetim asla böyle bir harikayı yarata mazdı…” Ve bu sözlerinin ardından da bu konuyla ilgil bir rüyasını anlatmıştır:
“Rüyamda şeytana esir olmuştum.. Şeytanla alay etmek için kemanımı uzattım… Elimden kemanı alan şeytan son dere ce güzel bir sonat çalmaya başladı. ¦Uyanınca aklımda kalan larla bu besteyi yaptım ve adını da ‘Şeytan Sonatı’ koydum.”
Dikiş İğnesi ve Dikiş Makinesi Mühendis Elias HOWE, uzun çalışmalar sonucunda dikiş makinesini yapmayı başardı ama yaptığı iğnenin deliği ortadaydı ve güzel netice vermiyordu.
Aylarca beyni bu makineyle meşguldü ama istediği sonuca bir türlü ulaşamıyordu. Bir gece rüyasında vahşi bir kabileye esir düştüğünü gördü… Kabilenin reisi, iğnesiz makineyi göstererek, “bunu hemen tamamla aksi hâlde öleceksin” der. HOWE rüyasında uzun uğraşlardan sonra makineyi çalıştırmayı yine başaramaz. Kabile reisi yanındakilere ölüm emrini verir…
Muhafızlar ellerinde bulunan mızrakları kaldırarak HOWE’un kalbine saplarlar. HOWE, o anda mızrakların ucundaki göz gibi delikleri görür…
İşte tam o anda sıçrayarak uyanır… Beyninde bir anda şimşek çakmıştır… Derhal laboratuara koşan mühendis mızrağın benzerini iğne üzerine tatbik eder ve makine tıkır, tıkır çalış maya başlar. Bu rüya sonucu dikiş makinesi hayatımızdaki yerini almıştır.